Tahmin edilebilir bir gelecekte, tüm yatırımımızı yapabileceğimiz, kendiliğinden ve aniden patlayacak, kitlesel ve her politik özneyi peşinden sürükleyerek iddialı hale getirecek bir hareketlilik beklemiyorsak, dönüp bakacağımız yer mevcut sosyalist birikimimiz, elde ettiğimiz verili kazanımlar, devrimci kadrolar ve mücadele ortaklığımızdır…
Kürt halkının haklı, meşru ve artık acil sayılması gereken taleplerinin Türkiye’nin diğer halkları ve işçi sınıfı içinde savunulmasının ve kabul edilebilir hale gelmesinin siyasal araçlarını, politik dilini ve ittifak kültürünü oluşturma sorumluluğu da hala omuzlarımızdadır…
Kürt gençlerin çoğunluğu aktif olarak bir örgüte -sadece HDP veya diğer partilere değil sivil toplum örgütlerine de- üye olmuyor. Siyaset kurumuna güvenmiyor ve fakat politik gelişmeleri takip ederek kendi tutumlarını belirliyorlar.
Türkiye’de daha düne kadar, ABD’nin Irak işgalini demokrasi ve özgürlük demagojisiyle destekleyen, Suriye’de meşru hükümeti devirmek için cihada soyunup savaş çağrısı yapanlar, bu defa sanki koşulsuz barışı ve ülkelerin egemenlik haklarını savunuyormuş gibi görünüp NATO’nun uluslararası çıkarlarının ve ABD dış politikasının polisliğini yapmaya başladılar.
Amerika, Körfez Savaşı sırasında yarım bıraktığı Irak’ın işgalini 2003 yılında tamamladı. Irak, deyim yerindeyse bir daha toparlanamayacak biçimde belinden kırıldı. ABD’li seçkinlerin çoğu, baba Bush’un ilan ettiği “Yeni Dünya Düzeni” paradigmasını, oğul Bush’un bir imparatorlukla taçlandırmasını istiyordu.
Yumuşak geçiş peşinde olan düzen içi muhalif öznelerin konumu ve çok esaslı saldırılar karşısında takındıkları tutum, Türkiye’de AKP’ye muhalefet etme ve AKP sonrası yeni dönem fikrini oluşturma görevinin sosyalist hareketimizin omuzlarında olduğunu da kanıtlamıştır.
Bugün elimizde olan “Bölge ve IŞİD fotoğrafı” gerçekten ürkütücü, fakat konunun taşıdığı önemi ve Türkiye ile ilişkisini daha net kavrayabilmek için kanımca kimi noktaları biraz daha öne çıkarmak faydalı olabilir.